Betül Yılmazörnek

İslâm coğrafyasını diyar diyar dolaşıp bini aşkın âlimden hadis dinleyen ve en güvenilir hadis kaynaklarımızın başında gelen el-Câmiu’s-sahîh’i hazırlayan İmam Buhârî’nin günleri de 24 saat miydi? Altmış iki senelik ömründe birkaç yüz eser telif eden İmam Suyûtî’nin yılları da 12 ay olabilir miydi? İslam tarihinin önde gelen simalarını bu seviyeye getiren şey, vakitlerinin daha uzun olması değildi elbette. Aslen, onların böylesine verimli ömür geçirmelerini sağlayan birçok faktör sayılabilir. Ancak bunlardan en önemlisi, faydasız ve boş işleri terk etmeleri, hayatlarında “faydalıya yer açma”larıydı hiç şüphesiz…

Modern dünya insanı, hayatına teknoloji sayesinde giren pek çok kolaylığın yanında, zaman sermayesini kemirip duran pek çok faydasız meşguliyetle kuşatılmış durumda. Yaşamın rutini ve ayrılmaz parçası gibi sunulan bu meşguliyetler, aslında her biri biricik olan dakikalarımızı, saatlerimizi istila etmekten öte bir anlam taşımıyor. Kapitalizmin ürünü olan hızlı değişim ve bakışları kendisine kilitleyen sürekli akış durumu, kişiyi farkında olmadan bir şeyleri takip etmeye sevk ediyor.

İhtiyacı olmadığı hâlde her sezon çıkan yeni ürünleri, televizyondaki merak uyandırıcı yayınları, sosyal medyadaki popüler tartışmaları, kendisini takip edenleri takip etme derken, gerekli mi gereksiz mi olduğu düşünülmeden içeri alınan meşguliyetler kendisi dışındakilere yer bırakmıyor. Tanıdık-tanımadık nice insanın yaşamı günbegün takip edilirken bir hasta ziyaretine, bir aile büyüğünün gönlünü almaya vakit kalmıyor. Kalıcı eserler bırakmak şöyle dursun, çoğumuz ecdat mirası kalıcı eserleri okumaya hatta -ismen de olsa- tanımaya fırsat bulamıyoruz.

Burada bir soluk alıp iç muhasebe yapmamız gerekiyor. Öncelikle, Efendimiz’in (s.a.s.), “Sımsıkı sarıldığınız takdirde yolunuzu şaşırmazsınız.” dediği temel kaynaklarımız Kur’an ve sünnet konu hakkında ne söylüyor? Çağımızın Müslümanları olarak bizler bunun neresindeyiz? Gelin ilk sorunun cevabını birlikte arayalım. İkinci soruyu ise herkes kendi içinde cevaplasın…

Cenâb-ı Hak, mümin kullarının özelliklerinden bahsederken mealen, “Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.” (Mü’minûn, 23/1-3) buyuruyor. İman nimetiyle şereflenmiş kulların temel özelliklerinden birinin boş işlerden/sözlerden yüz çevirmek olduğunu bildiriyor. Mümin zihinlere, “gayeli olma” idealini nakşediyor.

Resulüllah (s.a.s.) de bir hadis-i şeriflerinde “Malayaniyi (faydasız söz ve lüzumsuz işleri) terk etmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır.” (Tirmizî, Zühd, 11) buyurmakla meseleyi, “malayaniyi terk” başlığı altında müminlerin gündemine almıştır. Malayani, Arapça’da “kişinin, kendisini ilgilendirmeyen şeyler” anlamına gelen bir tabir. Bir ahlâk terimi olarak ise “kişinin dinine ve dünyasına faydası olmayan şeyler” şeklinde tanımlanıyor. İslâm’ın merkezî ilkeleri arasında görülen bu hadis, güzel birer Müslüman olabilmemiz için boş ve lüzumsuz fiillerle, konuşmalarla vaktimizi israf etmememiz gerektiğine dikkat çekiyor. Yani iyi bir Müslüman olabilmek için, ilk bakışta zararsız gibi görünen her türlü fuzuli işle, dinimize de dünyamıza da faydası olmayan her türlü meşguliyetle aramıza mesafe koymamız gerekiyor. Bu gibi işlerle uğraşmak, bizi yararlı işler yapmaktan geri bıraktığı gibi Müslümanlığımızın güzelliğine de gölge düşürüyor. Efendimiz’in (s.a.s.), “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.”  (Buhârî, Rikâk, 1) hadis-i şerifi de zaman sermayemizin kıymetine işaret eden mihenk taşlarımızdandır.

Görüldüğü gibi Kur’an ve sünnet, hayatımızı faydalı işlerle güzelleştirmemizi, faydasız işlerle ömrümüzü israf etmememizi öğütlüyor. Ancak konu hakkında altı çizilmesi gereken birkaç husus daha var. Öncelikle kişinin dini ve dünyası için yararlı olan şeyleri tanıyabilmesi, bunları diğerlerinden ayırt edebilmesi; ikinci husus ise faydalı işler arasında bir “öncelik sırası” bulunduğunu fark edebilmesi. Nelerin daha faydalı, nelerin gerekli hatta zorunlu olduğunu bilmek, Allah Teâlâ’nın kişiye yüklediği görev ve sorumlulukların diğer faydalı işlerden önde geldiğinin idrakinde olmak da bu yolun olmazsa olmazları arasındadır.

Hayatında faydalı işlere yer açmaya karar veren kişi, fuzuli uğraşlarla kaybettiği bir saatlik zaman dilimini Kur’an okumaya ayırsa ortalama hızla ayda bir hatim okuyabiliyor. Bu ise senede on iki hatim demek. Bu süreçte motivasyonunu canlı tutmak için yapması gereken tek şey, hedef belirlemek; gerisi kolaylıkla geliyor. Yine günde bir saat ayrıldığı takdirde, orta kalınlıkta yirmi-otuz kitap bir yılda rahatlıkla bitirilebiliyor. Bu küçük denklemdeki “faydalı” boşluğuna dilediğiniz bir faaliyeti koyup siz de yeniden çözümleyebilirsiniz. Her seferinde çok verimli sonuçlar çıktığını göreceksiniz. Kısacası, “bir saat” dediğimiz şey, ister kayıp ister kazanım olarak geçsin, zannettiğimiz kadar kısa değil…

Editör: Mehmet Çalışkan