Kadriye Arberk

Sorguluyoruz, soruyoruz velilerimize, öğretmenlerimize;  eğitim öğretimden neden istediğimiz verimi alamıyor, öğrencilerimizi istediğimiz şekilde yönlendiremiyor, onların ruhlarına neden istediğimiz kadar hitap edemiyoruz. Bu konuda madem hepimiz dertliyiz, biraz dertleşip birbirimizi anlamaya çalışalım mı?

3S (sevgi, saygı, sabır) anahtarını çocuğumuzun eline veriyor, okul serüvenine başlamak üzere bir okulun kapısını çalıyoruz. Artık yavrumuz donanımlı; kendisine gösterdiğimiz sevgi, saygı ve sabrı şimdi okul arkadaşlarına gösterecek. Umudumuz, diğer yavrularımızın da aynı donanımla okula başlamış olması.

Şimdi sıra fedakâr öğretmenlerimizde. Ellerine teslim ettiğimiz bu ham maddeyi işlemelerini ve kullanıma hazır hâle getirmelerini bekleyeceğiz.

Öğrencilerimizin çekinmeden, korkusuz ve yalansız bir şekilde kendilerini ifade etmelerini sağlamak bu sistemin öncelikli görevlerinden bir tanesi olmalıdır. Kendisini ifade etme şansı verilmeyen bir bireyin profesyonel hayatında nasıl bir vatandaşlık bilincine sahip olacağı kuşkusuz tartışmalıdır. Okulunda sürekli korkutulan bir öğrenciden doğru davranması beklenebilir mi? Rus yazar Dostoyevski’nin ifadesinde olduğu gibi: “Korku, yalan doğurur.”

Dürüstlüğü kendisiyle özleştirmemiş bırakın bir öğrenciyi herhangi bir meslek gurubunun mensubundan korkmaz mısınız? Size dürüst davranmayan bir hekim, satın aldığınız evinizle ilgili doğru bilgi verdiğinden şüphe duyduğunuz emlakçı, tazeliğinden emin olamadığınız meyve sebze satan manav gibi. Öyle ise bugün aleyhlerine de olsa herhangi bir konuda çocuklarımıza mutlaka ama mutlaka doğru söylemelerini, dürüst davranmalarını öğretmemiz gerekmektedir zira doğru hiçbir zaman değişmez ama bir kere yalan söylendiğinde ortaya çıkmaması için yalanların devamı gelecektir.

Necip Fazıl Kısakürek “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.” diyor. Okul, sadece bilgi yüklenerek çocukları profesyonel hayata yönlendirecek bir yer olarak düşünülmemelidir. Yavrularımız ülkesinin gelişimine katkı sağlayacak birer fert, acı çeken insanların dertlerine merhem olacak birer ilaç, başkasının derdiyle dertlenen fazilet sahibi neferler olduklarının bilincinde olmalıdırlar. Kısaca Necip Fazıl’ın ifadesiyle “’Kim var?’ diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert ‘Ben varım!’” diyebilecek nesillere ihtiyacımız olduğu gayet ortada.

Merhum Seyyid Kutup, “Kime eğitimli diyeceğim? Ben, öncelikle koşullar tarafından yönetilmek yerine onlara egemen olan, her fırsatı yiğitçe karşılayan ve zekice hareket eden, tüm iş ve ilişkilerinde onurlu olan, huysuz kişilere ve olumsuzluklara iyi yaklaşan, ayrıca zevklerini kontrol altında tutan ve talihsizliklere boyun eğmeyen, başarıyla şımarmayan insanlara eğitimli derim.” diyor.

Bizler de her evladımızı kendi şahsi niteliklerini haiz birer birey olarak muhatap kabul etmekle işe başlayacağız. Onlara önem verdiğimizi hissettireceğiz, güvendiğimizi göstereceğiz ve sonuç itibarıyla da çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştireceğiz.

Çocuklarımız, geleceğimizdir. Onlara kıymet vermek, onları eğitmek, onları dava ehli olarak yetiştirmek boynumuzun borcudur. Dün böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacak inşallah.

Editör: Mehmet Çalışkan