Gülşen Ünüvar

Nice zor zamanlar geçer ömürden. Sanır mısın ki silinir gider gönülden. Bir kenara yazar insan daima. Geldiği yeri unutmaz, unutamaz asla. Ne kadar güçlük çektiyse, o kadar kuvvetlenir azmi. Ne kadar çetinse sınavı, o kadar terbiyelenir kalbi. Ne mümkün bir daha onu yıldırmak! Vazgeçirip umudundan caydırmak! En zor zamanlarında dimdik ayaktaysa, daha da onurunu yere sermez. Deniz geçenin, ırmak baldırına bile gelmez. Zor yola alışmıştır bir kere. Kolay kolay teslim olmaz, fırtına çıksa önüne. Korkusu kalmaz ne denizden ne karadan. Üzerine üzerine yürür rüzgârların kahramanca. O vakit ne bir korku ne endişe aklında! Nereden eserse essin, sendelemez. Küçücük bir yelde kendini kapıp koyuvermez. Ayakları yere sağlam basar, böylesinin. Gözleri şahin olur, zora karşı canhıraş direnenin. Fazla söze ne hacet! Gel gir meşakkat denizine, kendi becerini kendin tecrübe et. Bak bakalım boğuluyor musun uçsuz bucaksız ummanda? Yoksa iki adım atıp da geçiyor musun kolayca? İşte o zaman ırmaklar nasıl basit gelir gözüne. Cesurca atarsın da kendini, su ulaşmaz dizine. Zoru başaran kişi, kolayı rahatlıkla halleder.

Neyi nasıl aradığın çok önemli. Hedefine giderken seçtiğin yollar, ulaşacağın noktadan daha değerli. Ağır ama kendinden emin adımlarla ilerlemelisin. Acele edenin, zarara uğrayacağını bilmelisin. Sımsıkı sarılırsan amacına, öyle kolayca koparamazlar seni. Eminsen şayet gücünden, seninle birlikte herkes olur kani. Dört elle tutunacaksın, özünü besleyen köklerine. Ne rüzgâr ne fırtına, edemeyecek seni yurdundan hiçbir zelzele. Taviz vermemen makbuldür, amacına giden yolda prensiplerinden. Öyle ki elde ettiğin başarılı sonuç, aynı ilkelerle tutsun seni gönlündeki heveslerinden… Ancak kendinde bulamıyorsan böyle bir güç. Gel yol yakınken daha makul bir yol seç! Herkesin kaldırabileceği bir yük değildir zira bu. Her beşer omuzlayamaz, onu hüsrana uğratacak mahcupluğu… Varacağım sona her hâlükârda varırım deme! Mühim olan nasıl ilerlediğindir belirlediğin istikamette. Eğri arayan, doğruyu bulur mu? Yelle uçan çakırdikeni, çukura düşmeden durur mu? Doğrulukla yol alırsan, doğruya varırsın. Kurnazlığı hak bilirsen, hep haklıyım sanırsın. Güzellikle hareket edersen, nezaket görürsün. Çirkinliği marifet bellersen, daima yalpa yürürsün. Dilemek, en doğal haktır insana. Ancak bunu, çabalamadan elde edilir bir şey sanma! Doğru çabayı kastediyorum elbette. Alın terini katmak gibi mesela emeğine. Velhasıl, aramaktır bir anlamda hayat! Sen ki en doğruyu, en güzel şekilde bulmak için dayat. Neyi bulduğun, arayıştaki halis niyetinle. Nasıl bulduğun ise varışındaki saf erdeminle…

Çaba demişken, bir marifetin var mıdır seni sen yapan? Ne iş tutarsın mesela, ne geçer hatırından? Nasıl kazanırsın nafakanı? Söyle nasıl edersin akşamı? Hangi işler gelir elinden? Hangi inciler dökülür dilinden? Alıp keseri eline, çivi mi çakarsın? Beli toprağa saplayıp, bereket mi beklersin. Ya da hazanda gülleri budayıp, saksıya çelik mi dikersin? Tutup merceği gözüne, elmasın özünü mü yontarsın? Antika saatleri toplayıp, zamanın behrini mi satarsın?  Hiç fark etmez; ister nalbur ol ister kâtip. İster işçi ol ister hatip... Yeter ki bir meslek edin. Kendi hayatını kendin kazanmak için didin. Yok deme, muhakkak vardır bir yeteneğin. Bu benim işimdir deyip, kendini o alanda geliştirdiğin. Boş gezenin boş kalfası mısın yoksa? Geçim kaygısı denen bir gerçek var başta. Umursamaz davranmak, seni muaf kılmaz sorumluluktan. Kaçarı yok, icazetini sen alacaksın yaşadığın bu hayattan… Kendini işine adarsan, usta olursun. İşinden daima kaytarırsan, aç biilaç kalırsın. Edindiğin şiar, yanına her zaman kâr. Elinde sanatı olanın, ağzında türküsü var. Köşe bucak kaçarsan çıraklıktan, usta olmayı umma! Emek harcamadan, armut ağzına düşer sanma. Sebat eden, sanat öğrenir. Gün olur devran döner; sabreden, elindeki altın bileziği işler. Boş gezenin boş kalfası ise, karada balık düşler.

Diyelim ki sanatımızı aldık, elimizde. İçimiz rahat, ıslığımız dilimizde. Sırtımızı yasladık dağlara. Kendimizden emin, besmeleyle çıktık yollara. En iyi bildiğimiz türküyü, en yanık sesimizle söyledik. Arada bir susup, etrafın müziğini dinledik. İşimizi layıkıyla yapmanın verdiği gururu yaşadık. Geldiğimiz yeri elbette ki unutmadık. Aldık yürüdük, uğraşımızı yoluna koyduk. Tevazudan bihaber, mahir insanlar olduk. Meğer hiç hesaba katmadığımız noktalar varmış. Sekiz hünerli balığı, dokuz hünerli adam yakalarmış. Maharet, maharetten üstünmüş oysa. Unutabiliyor insan, başarıya ulaşınca. İyi balık tutan, en iyi avlayandan habersiz gezmiş. Kendi eliyle övünen, başkasınınkini geç fark etmiş… Başa gelir böyle şeyler hayatta. Önemli olan hatanı anlayıp, çabucak ayağa kalkmakta. İyinin daha iyisi ol, elinde varsa imkânın. Daha çok çalış üret, dizinde varsa dermanın. Yok, benden bu kadar diyorsan, takdiri daha çok hak ediyordur dokuz hünerli adam.

Editör: Mehmet Çalışkan