Sabrı Eyüp'ten (a.s.), iffeti Yusuf'dan (a.s.), hikmeti Lokman'dan (a.s.) öğrenen dedem, sevenlerinin gönlüne taht kurmuş bir insandı. Gecesi Kur’an ve namaz, gündüzü ibadet ve zikirdi. Kimseyi kırmadan, incitmeden yaşamaya özen gösterirdi. Beyhude konuşmaz, boş işlerle meşgul olmazdı. “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi imanının güzelliğindendir.” derdi. Ben, “İmanın güzeli çirkini mi olur? İman imandır, dedem.” deyince, “Her şeyin tamı da yarımı da, güzeli de çirkini de olur, balam.” diye cevap verirdi.

Bugün tam da onu son yolculuğuna uğurlamamızın ardından size dedemi anlatmak istiyorum. Bendeki yerini, giderken ardında bıraktığı koca boşluğu.

Vakit namazlarını cemaatle kılmayı çok severdi dedem. Daha ezan okunmadan dakikalar önce camiye giderdi. “Randevum önemli, bekletmek olmaz.” diye takılırdı bana. Giderken tanıdık tanımadık herkese selam verir, hayır dualarda bulunurdu.

“Cemaatle namaz kılmak niye yirmi yedi kat sevap bilir misin balam?” diye sormuştu bir gün. Çocuk aklımla “Camiler boş kalmasın diye mi dedem.” diye cevap vermiştim. “Yok, balam öyle değil. Cemaat demek, birlik beraberlik demek… Din kardeşinle omuz omuza namaz kılmak, onunla kol kola olmak demek. Camide buluşup kaynaşmak, eşin dostun hâlini hatırını sormak demek… Hem camiye gidene kadar hayvana, bitkiye, canlı cansız bütün mahlûkata bir faydası dokunur insanın. Bir kedinin başını okşar, susuz bir hayvana su verir, esnaf arkadaşının selamını alır, mahalleliyi şöyle bir kolaçan eder.” demişti.

İbadet eden gençleri çok sever, onlara hususi ilgi gösterirdi. “Gencin ibadeti güneş gibidir, etrafını aydınlatır.” diye bizlere nasihatte bulunurdu. Camiye bir bala gelirse eli boş dönmesin diye ceplerini kuru üzüm, ceviz, fındık, fıstıkla doldurup öyle giderdi.

Dedemle akşamlar bir başka güzeldi. Yatsı namazından gelmesini dört gözle beklerdik. Dedemizin dizi, günün yorgunluğunu attığımız yerdi. Beş kardeş dizinin dibine oturur, onu dinlerdik. Bize sırayla elindeki kitaptan peygamber kıssalarını okuturdu. Okuyanın yorulduğunu fark edince hemen araya girer; “İki şeyi unutacaksın, iki şeyi unutmayacaksın.” diyerek sözü alırdı. “Allah’ı unutmayacaksın, bir de ölümü. Neyi unutacaksın, yaptığın iyiliği, sana yapılan kötülüğü. Yaptığın iyiliği sürekli anlatıp da canlandırmayacaksın. Sana yapılan kötülüğü de sürekli hatırlayıp hayatı kendine zehir etmeyeceksin. Sana kötülük yapana bile sen iyilik yapacaksın, iyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı.” derdi.

Namazı kılıp gelince, diyeceklerini deyince, saat de 10’u görünce daha da dedemi kimse tutamazdı. “Saat on yatağa kon, saat üç yataktan uç.” diyerek odasına geçerdi. Erken yatar fakat bütün geceyi uykuya teslim etmezdi. Gecenin bir yarısı odasından gelen Kur’an seslerini işitir teheccüde kalktığını anlardık.

Dedem, ömrü boyunca bize hep sabrı öğretti. “Varlık da O’ndan, yokluk da…” sözünü küçük dimağlarımıza nakşetmişti. Kendisi de en dayanılmaz acılara sabretmişti. Dile kolay, sekiz evladını kendi elleriyle toprağa vermişti. “Veren de O, alan da O…” diyerek nice imtihana göğüs gerdi dedem. Yokluk gördü, yoksunluk gördü fakat hiç yüksünmedi. Dünyanın fani olduğunu o bize kendi yaşantısıyla gösterdi. Seksen yedi yıllık ömrüne nice güzellikler sığdırdı.

Her fırsatta insanlara hayrı öğütleyen dedem, ölürken bile bizlere nasihat etmeye devam etti; “Birbirinizi Allah için sevin, dünya hayatında önceliklerinizi iyi seçin! Önceliğiniz namaz, Kur’an, ibadet olsun. El âlem ne der, o ne der, bu ne der, dert etmeyin. Allah'ı razı etmek olsun derdiniz. O razı olursa herkes razı olur. Allah için yaşayın, Allah için ölün.” diyerek son nefesini verdi.

Namaz kılmaya ezan vaktinden dakikalar önce camiye giden dedemin cenazesi de namazdan önce camideki yerinde hazırdı. Yıllarca yürüyerek gittiği camisine şimdi omuzlar üzerinde taşınmıştı. Tanıdık tanımadık herkese selam veren dedemin cenazesine tanıdık, tanımadık herkes geldi. Gençler cenazede pervane olup hizmete koşmuş, çocuklar bile duaya âmin demişti.

Ah dedem, can dedem, hayatını örnek aldığım dedem! Rabbim bizlere de senin gibi bir hayat, seninki gibi güzel bir ölüm nasip etsin. Biz senden razıydık, sen de bizden razı ol, Rabbim de senden razı olsun!

Editör: Mehmet Çalışkan