Mehmet Han

Fukara bir kadıncağızın beş oğlancığı varmış ki her biri maşallah yaprak kurdu gibi doymak bilmez, yer ha yermiş. Kadıncağız, zaten elde avuçta yok, ne yapsın, idare etmenin binbir yolunu, sabır ve tevekkülle katık eder, ailesini geçindirmeye çalışırmış. Oğlancıklar gün boyu kâh çalışır kâh oynar, neticede hepsinin akşama varmadan karınları kazınmaya başlarmış. Karnı acıkan da ekmek çuvalına dalar bir somunu kaptığı gibi bir erik ağacının dibinde, Bismillah, çiğneye yuta yermiş.

Kadın bakmış olacak gibi değil, somunu kapan gidiyor. “Bari şu hamuru küçük küçük ekmek edeyim. Ne de olsa bizim oğlancıklar bir tane yer doyarlar.” demiş.

Dediği gibi hamuru daha küçük koparıp öyle ekmek yapmaya başlamış. Ancak oğulları somunların küçüldüğünü, artık göz kararı mı anlamışlar yoksa karınlarının doymamasından mı fark etmişler bilinmez, o günden sonra ekmekleri çift çift aşırmaya başlamışlar. Durumu gören biçare kadın, gülmüş ve şöyle demiş: “Ana, hamuru küçük pişirir; çocuklar ekmeği iki aşırır.”

Bir İnci

“Bir  'kimlik bunalımı' ve 'köklerden uzaklaşma' gerçekliği içinde olduğumuz doğrudur. Kendini gündelik, politik ve kültürel hayatın her alanına sirayet ederek açığa çıkaran bu sorunun çözümü hiç de öyle kolay görünmüyor. Çözüm belki de öncelikle teşhisi iyi yapmaktan geçiyor. Kimliği, 'ortak miras'ı iyi tanımlamakla yeniden inşa edebileceğiz.”                    

Hüsrev Hatemi

Osmanlıca

Zindan iki hece. Mehmed'im lafta!

Baba katiliyle baban bir safta!

Bir de geri adam, boynunda yafta...

Hâlimi düşünüp yanma Mehmed'im!

Kavuşmak mı? Belki... Daha ölmedim!

Necip Fazıl Kısakürek

Kıssadan Hisse

Akıllı Hâkim

Zamanın birinde pazarda gezerken para dolu kesesini düşüren tüccar, kesesini kaybettiğini, parasını bulup getirene yüz altın hediye edeceğini herkese duyurur. Keseyi bulan marangoz, içindeki altınları sayar, tam sekiz yüz altın vardır. Çarşıya iner “Keseyi kaybeden tüccar kim ise gelip beni bulsun, kesesi bende.” diye esnafa haber verir. Tüccar büyük bir sevinçle marangozun atölyesine gider. Yanında da esnaftan birkaç kişi… Kesesini alır, altınları sayar. Sonra marangoza beş altın uzatır ve “Bu beş altını sana hediye ediyorum. Çünkü vadettiğim yüz altını zaten almışsın. Kesede tam dokuz yüz altın vardı.” der. Marangoz kıpkırmızı olur hiddetinden.

-Nasıl söyleyebilirsin bana bunu! Ben bir altın bile almadım bulduğum paradan. Namuslu bir adamım ben…

Tüccar sözünde ayak direyince mahkemeye düşerler. Hâkim, tüccara dokuz yüz altın kaybettiğine yemin etmesini teklif eder. Tüccar:

-“Hay hay” diyerek yemin eder. Hâkim bu sefer marangoza “Sen de sekiz yüz altından fazla para bulmadığına dair yemin edebilir misin?” der. Marangoz “Tabii” deyip yemin eder. Hâkim kararını şöyle açıklar:

-İkinizin de doğru söylediğine inanıyorum. Kesede sekiz yüz altın olduğuna göre, tüccar sen keseni aramaya devam et. Marangoz sen de sekiz yüz altın kaybeden bir adam ortaya çıkıncaya kadar keseyi sakla.

Böylece hak yerini bulur. Sözünü tutmayan, açgözlü tüccar bütün parasından olur.

Bir Ayet

Müminler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler. (Enfâl, 8/2)

Bir Hadis

“Kardeşinle (düşmanlığa varan) tartışmaya girme, onunla (kırıcı şekilde) şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme.” (Tirmizî, Birr, 58)

Esma-I Hüsna

er- Râfi’: Mertebesi yüce olan, azamet, yücelik ve büyüklük bakımından en üstün olan, kendine itaat edenlerin itibar, şan ve şerefini artıran…

Editör: Mehmet Çalışkan