Süheyla Karaca HANÖNÜ

Annenin çaresizliği bir yanda, çocuğun ürkekliği bir yanda… Yüreğim sızladı. Sonra gün boyu, onun için hazırladığım neredeyse her yiyeceği reddeden oğlumu düşünüp üzüldüm. Üç yaşlarındaki bir çocuğa nasıl anlatabilirsiniz ki varlığı ve yokluğu?

Biraz aç kalsa her şeyi yer o zaman, diyemiyor anne kalbi. Hemen bir alternatif üretmeye çalışıyor. Küçük çocukların genelinde yemek seçme sorunları yaşanıyormuş. Öyle dedi çocuk doktoru. Bazılarında ise “neofobi alimanter” yani yeni yiyeceklere, özellikle sebzelere karşı bir korku oluşuyormuş. Benim de başım bu neofobi ile dertte sanırım. Bu durumda çok ısrarcı ve zorlayıcı olmamak gerektiğini söylüyor uzmanlar. Bunu da bugün araştırınca öğrendim. Benim oğlumda da Neofobi Alimanter olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Süte azıcık bal mı kattım usta bir tatbilir edasıyla hemen fark edip içmeyi reddettiği anlar oluyor. Hem ikiz annesi hem de bir öğretmen olduğum için çeşit çeşit yemek yapmak çoğu zaman zor geliyor. Tencerede ne kaynadıysa iştahla yensin istiyor insan. Hele bir de yapılanlar beğenilmiyorsa tam bir hüsran. Ne pişirsem de yedirsem diye bir dert başlıyor o zaman.

Şimdi testi kırıldı diye su içmekten vazgeçecek değiliz elbet. Çocuk yemese de bir sebzeli dolma, sarma, karnıyarık yapıp yemeyelim mi? Senede birkaç kez sarma sarmaya cesaretimi topluyorum. İlkin itinayla sardığım serçe parmak kalınlığındaki sarmalar bir süre sonra dolma biber boyutuna geçiyor. Sonunda da ya yaprak ya iç harcı artıyor. Bir türlü tutturamıyorum yani. Tam böyle deneyimleri hatırlayıp ne pişirsem diye düşünürken kardeşim aradı. Yemek konusu açıldı hâliyle. Annemin sofralarını konuşup gülüştük. Etli nohut yemeği yanında nohutlu pilav, üstüne bir de soğuk yoğurt çorbası. Hem de nohutlu… Bir başka gün havuçlu ıspanaklı yoğurt çorbası, ıspanak kavurması, babam seviyor diye üzerine yoğurt dökülmüş haşlanmış ıspanak.

Dolaptaki hiçbir ürünü çürütmeyen, baklagillerini kurtlandırmadan tüketen, arta kalanlarla hayvanları nasiplendiren, bayatlayan ekmeği çöpe atmayıp ekmek helvası yapan ya da kurutup robottan çekerek köfte harcına katan… Bir pirinç tanesinde açın hakkı vardır diyen; salçasını, turşusunu, tarhanasını, eriştesini, reçelini, ekmeğini kendisi yapan neslin süreğidir böyle kadınlar.

Güray Süngü “Mehmet’i Sakatlayan Serçe Parmağı” kitabında diyor ya “Çamaşırını kül ile ağartan kadınları yenemezsiniz.” İşte bu kadınları yoklukla korkutamazsınız. Deterjanı olmasa bile onlar külle çamaşırlarını bembeyaz yıkamayı bilirler.

Telefonu kapattıktan sonra pırasa yapmaya karar verdim. Çok da güzel oldu. Köfteye, makarnaya, patates kızartmasına bile ıyyy, diyen oğlum Aras, pırasayı uzatınca daha şiddetli bir ıyyyy, yaparak yüzünü ekşitti.

Birden aklıma şu meşhur çizgi film geldi. Hani zor zamanlarında ıspanakları yediği gibi gücüne güç katan kahraman. Sayesinde nasıl da ıspanak sever olmuştuk. Biz de ıspanak yersek onun gibi güçleneceğimizi düşünüyorduk. Ispanağı yedikten sonra kollarımızı sıkıp şöyle bir bakıyorduk pazılarımıza. Demek ki izlenen çizgi filmler, dinlenen masallar çocuk kalbine etki edip sevilmeyeni sevdirebiliyor. Sonra hâlihazırdaki çizgi filmleri geçirdim zihnimden de sebze yiyerek güçlenen, güzelleşen bir karakter hatırlayamadım. Kendi kendime dedim ki bir yazar arkadaş çıksa sadece sebze yiyerek güçlenip güzelleşen masal karakterleri oluştursa, biri de çizgi filme uyarlasa. Mesela hırçınken, etrafındaki insanlar kendinden kaçarken pırasa yiyerek güzelleşen, iyi huylu olan, herkesin sevdiği biri hâline dönüşen Pırasa Saçlı Kız gibi… Ya da havuç yiyerek istediği şeyleri daha iyi gören, kayıpları hemen bulan Havuçlu Paşa... 

En iyisi yarın meslek lisesindeki gıda bölümü öğrencilerime kahramanları sebzelerle güçlenen masal kahramanı yazma ödevi vereyim. Hem dersler de biraz daha zevkli hâle gelir böylece. Adımız edebiyatçıysa da yemeklere bigâne kalacak değiliz.

Nihayetinde bugün de oğlum Aras’a şöyle soğanından sarımsağından, mercimeğinden kabağından faydalı şeylerle besleyemememin çaresizliği içindeyim. Yemek yedirmenin yapmaktan çok daha zor olduğunu anlamış bulunmaktayım. Ne olacaktı masal kahramanımızın adı, Pırasa Saçlı Kız, evet…

Editör: Mehmet Çalışkan