Sema Bayar

Göz Bebeğim

Hani hep derler ya seninle yeniden doğdum diye. Yok, ben seninle doğmadım yavrum, seninle “oldum”… Varoluşunu öğrendiğim günden beri heyecan oldum. Kime, neye benzeyeceğini düşünerek merak oldum. Seni hayal ederek mide bulantılarıma şifa oldum…

Çoğu zaman sırf seni üzmemek için eskiden olsa takılıp kalacağım onca şeyde sus oldum. Bencilliğime ben oldun. Mutlu hamilelik mutlu bir bebek demekti çünkü…

Dokuz ay geçti de sana kavuşacağım günün belirsizliği ve beklentisi içinde sabır oldum. Ağrılara, sancılara tahammül oldum. Sense o sırada gözyaşlarıma varlığınla umut oldun. Seni kucağıma aldığımda ise karşılıksız sevgi oldum… Gözyaşın yoktu henüz ama yüreğime damlayan ağlama sesine merhamet oldum. Dilsiz bir meleğe kol kanat oldum. Tek bedende iki can oldum. Hele hele yoktan var edilişe bizzat şahit oldum. Su oldum… Aş oldum… Süt oldum… Minik bir yüreğin eli ayağı oldum. Anne oldum.

“Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir.” buyuruyor ya âlemlerin Rabbi. Bu eğlencenin en tatlısı ve en anlamlısıymış evlat. İnsanı en çok korkutan da o nadide emanetle imtihan olma ihtimali. Bu eşsiz nimet ve emaneti bize bahşedene sonsuz şükürler olsun. Seni bana layık görüp gönderene hamdüsenalar olsun. Canıma seninle can katana, bana yeni bir kimlik yaratana, en deruni duygularla binlerce secde olsun. Minik ayakların hem dünyada hem de ahirette sırat-ı müstakimden ayrılmasın. Rabbim seni sevip iki cihanda aziz kılsın…

Derya Bulut

Bir bebek doğdu. Babası cennetle müjdelenen Zübeyr b. Avvâm, annesi Esma bint Ebu Bekir. Hicretten sonra Medine’de dünyaya gelen ilk bebekti ve sadece anne babasını değil bütün Müslümanları sevindirmişti. Esma, onu Hz. Peygamber’in kollarına bıraktığında henüz bir adı bile yoktu. Hz. Muhammed (s.a.s.) mübarek elleriyle bebeği kucakladı, bir hurma parçasını ıslatıp dualar eşliğinde bebeğin damağını ovdu. Ardından kulağına ezan okudu ve ona ad koydu: Abdullah. Cesur kumandan, adil halife Abdullah b. Zübeyr…

Bir annenin, kucağına aldığı o minik bebeğe seslenişiydi bu satırlar. Bir bedende atan iki kalp artık ayrılırken, gözler bir mucizeye tanık olurken, dünyanın en tatlı misafiri haneye buyur edilirken dile gelen kelimelerdi. Bir yanı şükür, bir yanı duaydı.

Çocuk… Varlığı da yokluğu da bir imtihandı. Nimetlerin en güzeli emanetlerin en büyüğüydü. Küçücük bir hastalığı keder sebebi, bir tebessümü dahi mutluluk kaynağıydı. Dünya hayatının süsü, anne babasının göz aydınlığıydı. (Kehf, 18/46; Furkân, 25/74.)

Anne Babanın Duası, Rabbin Lütfu

İnsanoğlunun en çok arzu ettiği şeylerden biri; bir yuvaya, o yuvayı paylaşacak bir hayat arkadaşına sahip olmaktır. Ardından hanesini şenlendirecek bir çocuğun özlemi boy verir insanoğlunun kalbinde. Öyle ki çocuk sahibi olmayı istemek dualarda yerini bulur. Bunun en güzel örneğini peygamber dualarında görürüz. Hz. Zekeriya (a.s.) “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın.” (Enbiya, 21 /89.) diyerek el açmış,  “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin.” (Âl-i İmran, 3/38.) diyerek niyazda bulunmuştu. Hz. Allah (c.c.) da bu duaya icabet etmiş ona Yahya (a.s.)’yı bağışlamıştı. (Enbiya, 21/90.)  İbrahim peygamberin (a.s.) salih çocuk duası da karşılığını bulmuş, Hz. Allah ona İsmail (a.s.)’i bahşetmişti. (Saffat, 37/101.)

Her evli çiftin duasıdır hayırlı bir evlada sahip olmak. Özlemle beklenen hasretle kucaklanandır. Evlerin bereketidir, aynı zamanda zorlu bir sınavdır da (Teğâbün, 64/15). Bu cana verilen emek bir ömür sürecek fakat Allah (c.c.) katında asla zayi olmayacaktır. Anne baba daha çocuklarının olacağı müjdesini alır almaz bu ilahi lütfa müteşekkir kalır. Evin minik misafiridir bebek; girdiği her ortama huzur ve sürur getiren, varlığı ile yüzleri güldürendir. Eskilerin deyimiyle bir altıntoptur. Bütün aileyi kendi etrafında birleştirir. Menfi duyguları törpüler, yerine nice güzel hissiyatı koyar. Bir çocuğun o saf ve masum yüzü, ona bakan gönülleri de aydınlatır. Diller kem sözden uzaklaşır. Zihinler kötü düşüncelerden arınır. Bir bebek, küçücük bedeninde büyük bir güç taşır. Kalpleri yumuşatan, bir kadını annelik makamına yükselten, bir adamın yüreğinde babalık duygusunu yeşerten odur. Ana kucağı, baba ocağı kavramları onunla anlam bulur.

Bir bebek gelir; kimine evlat kimine torun olur, kimine kardeş kimine yeğen. Eş, dost, akraba… Herkes etkilenir bu misafirden. İsimlerin ardına yeni kelimeler eklenir. Anneanne, babaanne, dede, dayı, teyzedir artık adları. Bu değişim hanelerde coşkulu bir hava estirir.

Bebeğim Emanetim

Aileye yeni bir ferdin katılacak olması, heyecan uyandırdığı kadar bazı tedirginlikleri de beraberinde getirir. Çünkü bir bebek aynı zamanda sorumluluk da demektir. Üstelik gelişini müjdelediği anda başlar bu sorumluluk. Daha anne karnında bebeğin gelişimine azami dikkat edilir. Annenin beslenmesi, sakin bir hamilelik geçirmesi için ne gerekiyorsa büyük bir şevkle yerine getirilir. Bebeğin maddi gelişiminin yanında manevi gelişimi de yine anne karnında başlar. Seher vakti Allahuekber sesleriyle annesiyle birlikte uyanır bebek. Fecrin dinginliğinde ezan-ı Muhammedî ile tanışır. Annesinin dilinden ilahi kelamı dinler. Daha dünyaya gelmeden annesinin o tatlı sesinden Yaradan’ının adını duyar. Dünyaya gözlerini açtıktan sonra anne sütü ile dünya nimetlerinin ilkiyle tanışır, adı ile bir kimliğe kavuşur, akika kurbanı kesilince şükrü eda edilmiş olur.

Bebeğin dünyaya gelişinin ardından düzenlenen ilk merasim, kulağına ezan okunması ve minik yavruya ad konmasıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e çocuğa adının ne zaman konulması gerektiği sorulduğunda o şöyle cevap vermiştir: “Her çocuk doğumunun yedinci gününde kendisi için kesilecek akika kurbanı karşılığında rehin (gibi)dir. Aynı gün saçı tıraş edilir ve adı koyulur.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 23-24.) İsimler hiç şüphesiz içinde yaşanılan kültürün birer ürünüdür. Ancak unutmamak gerekir ki kültürler de isimlerin etkisiyle şekillenip değişkenlik gösterir. Bu bağlamda Hz. Peygamber (s.a.s.) çocuğa isim konulurken seçici davranılması gerektiğini vurgulamış, güzel anlamlar ihtiva eden isimlerin konulmasını tavsiye etmiştir. Bir hadisinde ise Allah (c.c.)’ın en çok sevdiği isimlerin Abdullah ve Abdurrahman olduğunu buyurmuştur. (Müslim, Âdâb, 2.)

Evini, gönlünü bebeği için hazır eden ailenin yeni bir görevi vardır artık, dünya ve ahiret için minik yavruyu hazırlamak. Anne babaya ve hatta evin diğer büyüklerine düşen, bu eşsiz varlığı Rabb’in katından bir lütuf bilmek, onu yüce Allah (c.c.)’ın rızasına uygun yetiştirmektir. Ancak bu şekilde yüklendikleri sorumluluğu hakkıyla yerine getirmiş olurlar.  Zira anne babanın çocuğun üzerinde hakkı olduğu gibi çocuğun da anne baba üzerinde hakkı vardır. (Müslim, Sıyâm, 183.) Sorumluluk duygusu sadece kendi menfaatlerini değil başkalarının da haklarını gözetmeyi gerektirir. Sorumlulukların en değerlisi olan ebeveynlik vazifesini ifa ederken kadın ve erkeğin bu bilinçle hareket etmesi elzemdir.

Editör: Mehmet Çalışkan