Derya Bulut

Küçük Ahmet, babası Kıbrıslı Bahaddin Efendi’yi ise hatırlamak dahi istemiyordu. Zira Bahaddin Efendi, Tekirdağ’a tayin olunca, eşi Nevber Hanım’ı ve oğlunu bir başına İstanbullarda bırakıp gitmiş, yanına sadece Yusuf’u almıştı. 

1865 yılında İstanbul’da doğan Ahmet Rasim, ilk tahsiline Sofulardaki mahalle mektebinde başlamış sonra Tezgâhçılar, Çukurçeşme, Hafız Paşa mekteplerine devam etmişti. 1876’da kendi gibi kimsesiz çocuklarla birlikte Dârüşşafaka’ya başladı. On bir yaşında küçük bir çocuk için oldukça meraklı, zeki ve başarılıydı. Dönemin fikrî ve edebî akımlarına ilgi duyuyordu. Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmed Mithat Efendi çok sevdiği ve etkilendiği yazarlardandı. Bir yandan kendi kendine Fransızca öğrenirken bir yandan da sevdiği ediplerin gölgesinde kalem oynatıyordu.

Ahmet Rasim, Fransızcasını ilerletince çeviriler yapmaya da başladı. Bu sırada Fransız yazar ve şairleri tanıdı. Aynı zamanda divan şairlerinden Baki, Fuzuli, Nabi, Nefi gibi şairleri okudu. Onların şiirlerine nazireler yazdı. Bütün bunlar Ahmet Rasim’in eski usulden kopmayan, yeniyi göz ardı etmeyen, batıya merak duyan sanatçı kişiliğinin temellerini oluşturuyordu.

Dârüşşafaka’yı birincilikle bitirmesine rağmen Ahmet Rasim de diğer mezunlarla aynı kaderi paylaştı. Posta ve Telgraf Nezareti’ne memur olarak atandı. Yaptığı işten haz alamayan, çocukluğundan beri yazar olma hayalleri kuran Rasim, Fransızcadan tercüme ettiği yazılarını, hayranı olduğu Ahmet Mithat Efendi’nin Tercümanı Hakikat’te yayımlaması üzerine radikal bir kararla memuriyeti bırakıp sevdiği işi yapmaya başladı. 1927-1932 yılları arasında yaptığı milletvekilliğini saymazsak bütün hayatını yazılarıyla kazandı.

Ahmet Mithat tarafından matbuat âlemine takdim edilen Rasim; pek çok gazete ve dergide makaleler, tercümeler ve şiirler yayımladı.  Servet-i Fünun, İkdam, Tercüman-ı Hakikat bunlardan bazılarıydı. Daha sonra arkadaşı Hüseyin Rahmi ile beraber Boşboğaz ile Güllabi isimli mizah dergisini çıkarmaya başladı. O, asıl başarısını fıkra türünde gösterdi. Günlük izlenimlerini her an mizaha meyyal yazılarına taşıdı. Ahmet Rasim, Tanzimat sonrası Türk edebiyatının önemli simalarından biriydi.

Ahmet Rasim, muhabirlik yaptığı Romanya, Sofya ve Suriye’de gözlemlerini yazılarına taşımıştı. O, aynı zamanda çok iyi bir gazeteciydi.  Edebiyat tarihimizde daha çok hatıra, makale, sohbet, tarih ve gezi yazıları türünde eser bırakmıştı. Bilhassa İstanbul’un örf ve âdetlerini, yaşayışını, kültürünü devrinin dil özellikleriyle eğlenceli bir biçimde anlatmıştı. Daha çok ustası Ahmet Mithat’ın çizgisinden devam eden yazar,  dönemin tüm edebî ve siyasi tartışmalarından uzak kalarak, hiçbir akımın mensubu olmadan,  gerçekçi ve gözlemci bir şekilde, kısa ve canlı cümlelerle, arı bir İstanbul Türkçesi ile yazın hayatını sürdürdü.  

Onun kaleme aldığı tarih metinlerinin arka planı ise okul yıllarına dayanmaktaydı. Okulda sevmediği tek ders tarihti. Gerçi bunun sebebi daha çok yetkin olmayan hocalar ve sıkıcı bir tarzda kaleme alınmış tarih kitaplarıydı. Ona göre tarih dersi böyle olmamalı, farklı metotlarla geleceğe aktarılmalıydı. Geçmişini bilmeyen geleceğe yön veremez düsturuyla yola çıkan yazar,  bu dersi sıradanlıktan kurtarmak için birçok tarih ders kitabı yazdı. Resimli Haritalı Osmanlı Tarihi,  Osmanlı Tarihi gibi eserlerinde Türklerin Anadolu’ya gelişlerinden başlayarak Abdülaziz devrine kadar geçen olayları neden sonuç ilişkisi içinde anlatmıştı. Reformları, yenilikleri, halkın yaşayışını,  eğlenceleri, düğünleri, oyunları, tarihi terimler ile açıklayarak kültür mirasımızın anlaşılması için çaba sarf etmişti.

Eşkâl-i Zaman, Muharrir-Şair-Edip, Gülüp Ağladıklarım, Falaka, Şehir Mektupları eserlerinin sahibi Ahmet Rasim, Gecelerim adlı eserinde de çocukluk, gençlik ve yetişkinlik dönemi anılarına yer verdi. Eserde her bir hatırayı gece saatleriyle bağlantılar kurarak kaleme alan Rasim, “Sokaklarda Geceler” yazısında da, yine eski İstanbul gecelerini son derece etkileyici bir üslupla anlatmıştı. Bu sessiz ve sırlı geceler ramazan hilalinin görünmesiyle âdeta gündüze döner ve bambaşka bir hüviyete bürünürdü. Dükkânlar, kahvehaneler sahura kadar açık kalır, hele ki yaz akşamlarında halk sokaklara dökülürdü. Ahmet Rasim de ramazanla ilgili yazdığı köşe yazılarında bu ayla birlikte şehrin değişen yüzüne bir ayna tutardı.  Rasim, bu köşe yazılarında sadece eski ramazan kültürünü anlatmakla kalmamış, çocukları korkutan hurafelerin -umacı, cadı, hortlak vs.- yersizliğine değinmiş, İslam’da kimden ve neden korkmak gerektiğini bildiren gerçek hakikatleri dile getirmişti. Kitapta ayrıca ramazan eğlencelerinden, bu mübarek ayın insanlara verdiği huzur ve heyecandan, ramazan akşamlarında sokakların canlılığından, teravih namazlarının eskiden nasıl kılındığından, iftarların hep beraber muhabbetle yapıldığından ve her evi saran sahur telaşından bahsetmişti.

Ahmet Rasim’in kaleminden ramazanda kış gecelerini şöyle görüyoruz: “Bir zamanlar kış ramazanlarında evlerde toplanarak teravihler kılındıktan sonra, Tefsir, Buhârî Şerîf, Kısas-ı Enbiyâ, Mesnevî Şerhleri, Siyer, Menakıb Meşayı, Hikâyatı Evliya, Cihannüma, Naima, Cevdet, Raşit tarihleri gibi hoşa giden kitaplar okunur; tekkelerde zikirler, devranlar yapılır; bazı yerlerde Muhammediyye, Ahmediyye, Battal Gazi, Binbir Gece, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kanber, Kesikbaş, dev masalları ile vakit geçiştirilir; musikiden fasılla, şarkılar geçilirmiş.” 

Eski ramazanlar Ahmet Rasim’in değerli yazılarında yaşamaya devam eti. Köşe yazıları Muzaffer Gökduman tarafından Ramazan Sohbetleri (1965) adıyla bir araya getirilerek okurların istifadesine sunuldu.

Editör: Mehmet Çalışkan