Allah’ın gayrında hiçbir varlık için teklik söz konusu değildir.

Âdem için nasıl Havva göz aydınlığı olmuşsa her erkek için kadın, her kadın için de erkek göz aydınlığıdır.

Bunun aksi fıtratı aksine zorlamaktır. Mamafih insan neslinin çoğalması da bu birliktelikten olmaktadır.

Ferden ferda durum böyle olduğu gibi toplumsal olarak da durum aynıdır.

Komşuyu komşuya varis kılacak kadar komşuluk hukukundan bahseden dinimiz, toplumsal hayat için de bir dizi öğütte bulunmuştur.“Kendin için istediğini başkası için de istemek, kendin için istemediğini başkası için de istememek” olarak vaz edilen İslami hakikat “empati” deyimiyle sembolize edilmiştir.

İnsanlar farklı anlayış ve düşünceye sahiptir. Birbirine yakın düşünen insan olabilir ama mota-mot aynı düşünen insan mümkün değildir. Bu durumda olan inansalar birlikte yaşamak durumundadır.

Birlikte yaşama kültür ve ahlakını en iyi izah eden Mekke’den Medine’ye hicretten sonra Efendimiz Müslümanların, Yahudilerin, müşriklerin, münafıkların ve birçok farklı kabilenin yaşadığı şehirde herkesin uyacağı ve ismine “Medine Vesikası” denen bir belge hazırlamıştır. Tarihte ilk adil ve uygulanabilir anayasa/toplumsal sözleşme kabul edilen de bu belgedir.

Dikkatle okunduğunda bu vesikada; insan haklarının en alasını,

Din farklılığının en iyisini,

Ayrıca özenle okunduğunda toplumsal yaşam kurallarını öğütleyen en iyi vesika olduğu görülecektir.

Hukukun bilinen temel hakikatlerinden biri de “harbi” -saldırgan- olmadığı müddetçe hiç kimseyle çatışmamaktır.

Tüm bu temel hakikatler bize gösteriyor ki, Z. Bauman’ın dediği gibi kendimize karşı bakışta ahlakı, diğerlerine karşı gayr-ı ahlakı körlük içinde olmamalıyız.

Hep kendimizden yukardakilere bakıp ta bulunduğumuz halden rahatsızlığımızı dile getirmektense, kendimizden aşağıda yaşayanları görüp önce halimize şükredip, daha sonra da onların halleriyle hallenip yardımcı olmaya çalışmalıyız.

Yahudi zulmüne maruz kalan Filistinli kardeşlerimizi,

Çin zulmüne maruz kalan Uygur Türklerini,

Myanmar’da fanatik Hintlilerin zulmüne maruz kalan Müslümanları,

Filipin’nin Mindeneu adasında zulme maruz kalan Müslümanları,

Irak’ta, Suriye’de Libya’da ve dünyanın dört bir yanında zulme maruz kalan bütün insanları görmek, görmekle kalmayıp onların zulümden kurtulmaları için maddi ve manevi yapılacak ne varsa onu yapmamak mümkün müdür.

Sadettin Ökten ile Kemal Sayar’ın “Aşk İle Ânı Seyretmek” kitabında bahsettiği gibi artık insan “homoglobalis” -küresel insan- olmuştur. Küresellik her ne kadar ferdiyetçiliği egemen kılmış veya buna teşvik etmekte ise de bu bizim ahlaken kör olmamızı gerektirmez.

Ahlakı körlük, kendimize karşı olanı görüp, diğerlerine karşı olanı görmemektir.

Ahlakı kör olmamak, tüm olanlara “basiretle” bakabilmektir.

Oysa gerçek insan; kendi lehine ve aleyhine olanı gördüğü gibi; aynı zamanda başkalarının lehine ve aleyhine olanı da görebilendir.