Dünya birçok savaşa sahne olmuştur.

Bazı savaşlar belki coğrafyaların değişmesine, yeni çağların açılmasına sebep olmuştur.

İslam tarihinde müslüman toplumların kazandığı önemli zaferler de olmuştur.

Ancak Çanakkale savaşı bir başkadır.

Çıplak gözle ve mantıkla izahı mümkün olmayan çok yönü vardır. Onun için Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy Çanakkale şehitleri için yazmış olduğu şiirinde; İslam tarihinde çok büyük zafer olarak kabul edilen Bedir harbinde savaşan sahabeleri, Çanakkale'de savaşan askerlerimize benzetmiştir.

Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

"Çanakkale Şehidlerine" diye bilinen bu şiiri Mehmet Akif, savaş devam ederken zihninde taşıyor ve zafer haberini yol arkadaşı Kuşçubaşı Eşref'ten duyunca Çanakkale’den binlerce kilometre uzakta, Hicaz demiryolu hattında bir tren istasyonunda, bir gecede hıçkırıklar içinde yazıyor. "Allah’ım bu şiiri yazmadan canımı alma!" diye dua ediyor...

İtilaf Devletleri büyük ümitler ve hayaller ile geldikleri Çanakkale’den büyük hezimet ve kayıplarla geri döndüler.

Modern silahlarla donatılmış ordunun karşısında, ateş almaz tüfeklerle, patlamaz toplarla, yalın ayak, aç bir mide ile kazanılmış bir zaferdir Çanakkale.

O sene memleketteki liselerin ve üniversitelerin çoğu mezun verememiş, çünkü hepsi savaşta şehit olmuşlardır.

Çanakkale ruhu nedir?

Asker sayısı ve silah olarak düşmanların elinde bulunanın yanında çok az olan bir güç, nasıl olurda bu zaferi elde edebilir.

Hasta adam benzetmesi yaptıkları bu devleti neden yenemediler. Her şey maddi güce bağlı olsaydı boğaz geçilip başta İstanbul olmak üzere bu topraklar işgal altına alınmalıydı. Ama buna muvaffak olamadılar.

Yüce Allah'ın; "Nice az sayıda birlik, Allah'ın izniyle çok sayıda birliği yenmiştir." (Bakara, 249) buyruğu Bedir ve Çanakkale’de gerçek olmuştur.

İslam dini, vatanı ve memleketini sevmeyi, korumayı teşvik etmiş ve onu savunmayı yüce bir görev saymıştır. İşte bu yüzden ecdat, "En çok sevdiği canını, daha çok sevdiği vatanı için feda etmiştir."

İslam'ın getirdiği 'Allah'a kavuşma sevinci' sayesinde tarih, başkalarının hayatı sevdikleri kadar ölümü sevenlere tanıklık etmiştir. Bu sebeple şehitlik, kahramanların ölümü değil, ölümün kahramanlığıdır.

Milli Şair Mehmet Akif, Çanakkale şehitlerini anlatırken onu bir yere oturtamıyor, koyacak yer bulamıyor, ifade edecek söz bulamıyor, çok zorluk çekiyor. Onu yere göğe koyamıyor, şehide dar gelmeyecek makberi kimseler kazamaz diyor, tarihe gömmeğe kalkıyor, oraya da sığdıramıyor. Neticede bir yer bulur ve bunun huzuru içindedir: Peygamber Kucağı...

Ey şehid oğlu şehid! İsteme benden makber
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber!

Günümüzde bütün insanlar tarafından ziyaret edilen, her santiminde bir şehit yatan, her zerresi şehit kanıyla sulanmış, şanlı bir yerdir Çanakkale. Görebildiğimiz her yerde onların yaşadıkları yazılmaktadır. En etkileyici olanlarından biriside günlük yemek listesi...

Torunlarının hür ve özgür yaşamaları, vatanın ne olduğunu, bayrağın göklerde dalgalanmasının keyif ve gururunu, vatanı korumak için canını feda edebilmeyi öğreten Dininin kıymetini ve kadrini kavramaya yardımcı olacak ibret belgesi olarak gösterilmesi gereken ve yeni yetişen çocuklarımızın beyinlerine kazımamız gereken bir yemek listesi…

43. Alay Yemek Listesi

15 Haziran Sabah: Üzüm hoşafı
Öğle: Yok
Akşam: Yağlı Buğday çorbası, ekmek

16 Haziran Sabah: Yok
Öğle: Yok
Akşam: Üzüm Hoşafı, ekmek

17 Haziran Sabah:Üzüm hoşafı
Öğle: yok
Akşam: yarım ekmek

18 Haziran Sabah:Yarım ekmek
Öğle: yok
Akşam: şekeriz üzüm hoşafı

19 Haziran ordu emri ile ekmek istihkakı 500 grama indirilmiştir.

İnanıyorum ki, bu listeyi okuyan herkesin gözleri dolmuştur.

Çanakkale geleceği inşa eden ve ufuk veren emsalsiz tarih dersidir. Seneyi devriyesinde kutlanarak geçiştirilemez. Bu topraklar üzerinde hür ve özgürce dolaşan her bir vatan evladı, bastığı toprağa tükürmemeli, kirletmemeli, ihanet etmemeli, yan gözle bakanın gözünü oymalı, bölücü ve dış güdümün uşağı olmuş hainleri unutmamalı…

Seyid Onbaşı’yı örnek almalı, her şey bitti, artık boğazı geçip İstanbul’da planladıkları eğlenceli geceleri hayal eden düşman askerlerin, Lâ havle velâ kuvvete illa billah!” (Allah’tan başka kimsede güç ve kuvvet yoktur!) duasıyla 276 kg ağırlığında top mermisini topun namlusuna sürüp o hayallerini boğaza gömerek ülkenin kaderini değiştiren Seyit Onbaşı’yı iyi okumalı…

Unutulmamalı!

Sahip olduğumuz bütün nimetler, şekersiz hoşafla tokluğunu avutan ecdadın bize armağanıdır. Bizden tek bekledikleri, bize bıraktıkları bu vatanı aynı şekilde bütün ve bağımsız olarak bizden sonra gelen nesillere teslim etmektir.

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.

Birlik olunduğu süreci bu millet asla mağlup olmayacaktır. Düşman cesaret edemeyecektir.

Müslümanlar kardeş oldukları vakit, Allah’ın yardımı mutlaka gelecektir.

Ruhları Şad olsun!