Günümüz dünyasında küresel ısınmadan iklim deği- şikliğine, doğal kaynakların hızla yok olmasından su kaynaklarının kurumasına, ozon tabakasının delinmesin den dünyanın çölleşmesine, gelir dağılımındaki adaletsiz likten açlık ve fakirlik problemine, soluduğumuz havadan içtiğimiz su ve aldığımız gıdaya kadar çeşitli alanlarda pek çok problemle karşı karşıyayız…

Bu sorunların temelinde insanoğlunun dizginlenemeyen hırsı ve doymak bilmeyen arzuları ile “tüketim kültürü” ve israfın önemli bir rolü var dır.

“İnsan ihtiyaçlarının karşılanması için mal ve hizmetlerin faydasından yararlanmak” olarak tanımlanan tüketim; günü müzde çok farklı bir anlam ve boyut kazanmış, ihtiyacı karşılama aracı olmaktan çıkarılıp, istek ve arzular doğrultusun- da çılgınlık boyutuna vardırılmıştır. Çeşitli medya ve iletişim araçlarıyla aşırı tüketim özendirilmiş, kişiler gösteriş amaçlı tüketim yaptıkları oranda “değerli” kabul edilir olmuş; insanın kendi eliyle ürettiği mal ve eşya, âdeta kendisinden daha üstün konuma getirilmiştir.

Çöplere atılan ekmekler, bazı düğünlerde ve eğlence mekânlarında zevk için kırılan tabaklar, gösteriş amaçlı su gibi harcanan paralar, moda adına daha giyilmeden atılan elbiseler, sık sık değiştirilen cep telefonları, otomobiller, ev eşyaları, mobilyalar, boş yere akıtılan sular, gereksiz yere yakılan elektrikler, çölleştirilen tabiat, verimsiz alanlarda yapılan yatırımlar ve bu uğurda harcanan servet ve ömürler… Buna karşılık fakirlik ve yoksulluk sadece dünyanın belirli bölgelerini ilgilendiren bir problem olmakla kalmamış, modern ülkelerde bile toplumları tehdit eden bir boyut kazanmıştır.

Kısaca ifade etmek gerekirse, günümüz “tüketim kültürü” insanı yalnızca ekonomik boyuta indirgemekte, tüketim bağımlısı yapmakta; dayanışma, muhtaçlara yardım, tabiatı koruma, israf ve gösterişten sakınma, hakkından fazlasını almama gibi dinî ve ahlâkî erdemleri aşındırmaktadır.

Bu bakımdan bireysel ve toplumsal alanda israfın ve tüketim kültürünün getirdiği olumsuzluklara karşı İslam’ın ortaya koyduğu iktisadî, ahlâkî ve manevî prensipleri içselleştirip yaşanılır kılmak önem arz etmektedir. Bu konuda yapılması gerekenler şunlardır:

Tüketimi İhtiyaca Göre Yapmak

“Tatmin edildiğinde haz ve lezzet, tatmin edilmediğinde ise elem ve acı veren hislere” ihtiyaç denir. İhtiyaçlar ise -iddia edilenin aksine- sınırsız değildir; sınırsız olan insanın arzu ve istekleridir. Sevgili Peygamberimiz, “Âdemoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, iki vadi olmasını ister! Onun ağzını ancak toprak doldurur.”1 buyurarak insanın bu özelliğine işaret etmiş; böylece ihtiyaç ile arzu ve istek arasındaki farka dikkat çekmiştir. Bu nedenle insanlar gerçek ihtiyaçlarını iyi belirlemeli; harcamada bulunurken bunu sınırsız istek ve arzularına göre değil; zaruret derecesine göre ihtiyaçlarını sıralayarak yapmalıdır.

İhtiyaçlar önem sırasına göre zorunlu (zarûriyyat), hayatı kolaylaştırıcı (hâciyyat) ve hayata zevk ve güzellik katan (tahsiniyyat) olmak üzere üç kısma ayrılır. Gelişme kaydedildikçe DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ>>>

- - - -