Ebû Hüreyre lakabı ne anlama gelmektetir?

Kaynaklarda doğum tarihi hakkında net bilgi bulunmayan Ebu Hüreyre’nin (ra) cahiliye döneminde “Abdüşems” (güneşin kulu), Abdüamr, Sükeyn, Amr b. Abdüganm gibi farklı isimlerle anıldığı nakledilmektedir. İslam’a girdikten sonra Peygamberimiz (sas), onun adını Abdurrahman (Rahman’ın kulu) veya Abdullah (Allah’ın kulu) olarak değiştirmiştir.

Abdurrahman’a (ra)  kedi yavrularını kıyafetinin iç kısmına koyup onlarla oynadığı için أبو هريرة “kedicik babası” anlamına gelen “Ebû Hüreyre” lakabı verilmiştir. (Tirmizî, “Menâkıb”, 46).  (hir [kedi], ism-i tasgiri hüreyre)
Resûlullah (sas) O’na “Ebû Hir” diye de hitap ederdi.

Ebû Hüreyre Ne Zaman Müslüman Olmuştur?

Ebû Hüreyre, Hicri 7. (628) kabile reisi Tufeyl b. Amr ed-Devsî’nin başkanlığında bir grup (kabilesinden altmış veya yetmiş aile ile) Müslümanla Hz. Peygamberi görmek  üzere Medine’ye doğru yola çıktı. Kafile Medine’ye ulaşınca Hz. Peygamber’in (sas) Hayber’e sefere çıktığını öğrendiler. Bitkin ama heyecanlı genç olan Ebû Hüreyre, kafileyle Medine’ye sekiz gün uzaklıktaki Hayber’e yöneldi. Hayber’de Peygamberimizin (sas) huzurunda Müslüman oldu.

Peygamber Efendimiz (sas), Medine’de, Mescid-i Nebevi’yi inşa ederken yanında  yoksul sahabelerin kalması için “Ashab-ı Suffe’yi” yaptırmıştı. Suffe hem fakir sahabelerin kaldığı bir yer hem de bir eğitim öğretim yeriydi.

Ebû Hüreyre de suffede kalanlar arasındaydı. Hayber’den Medine’ye döndüğü andan itibaren gecesini gündüzüne katarak kendisini ilme ve ibadete adadı. Maddi durumu iyi olmasına rağmen Medine’ye gelirken tüm servetini memleketinde bırakmıştı. İlim sevdalısı Ebû Hüreyre suffeden hiç ayrılmadı.

Kendisini unutup da açlıktan bayılma noktasına gelmesine rağmen daima Hz. Peygamber’in (sas) huzurundaydı.

Allah Rasûlü (sas) onun hâlinden anlar ve onu hane-i saadete götürerek yemeğini onunla paylaşırdı.

Yine açlığın dayanılmaz hâl aldığı bir gün, Medine’nin işlek sokaklarının birinde, yol üzerinde oturup derdini anlayıp açlığını giderecek bir Müslüman kardeşini gözlemişti. Ancak bu hâlini hissetmesinler diye sokaktan geçenlere Allah’ın kitabından bir ayet sormaya karar vermişti. Böylece sahabilerden biri aç olduğunu fark edip onu evine çağıracak ve karnını doyuracaktı. Beklemeye başladı. Önce sokağın başında Hz. Ebubekir’i gördü ve ona bir ayetle ilgili soru sordu. Ancak Hz. Ebubekir kendisiyle biraz konuşup gitti. Delikanlının aç olduğunu anlamadı. Ardından Hz. Ömer’in yaklaştığını gördü. Ona da bir ayet hakkında düşüncesini sordu. Ancak o da bir şeyler anlatıp gitti. Ebû Hüreyre'nin açlığını fark etmedi. Daha sonra Peygamberimiz (sas) göründü. Mahzun hâlinden delikanlının açlığını hemen anladı ve ona tebessümle: “Hadi benimle gel!” buyurdu. Birlikte Rasulallah’ın (sas) evine gittiler. Genç, utana sıkıla hane-i saadete girmek üzere müsaade istedi. İzin verilince içeri girdi. Evde sadece bir tas süt vardı. Peygamberimiz (sas) “Ebû Hüreyre’ye suffeye gidip oradakileri davet etmesini buyurdu. Ancak açlıktan bitkin hâlde kıvranan, neredeyse bayılacak olan delikanlı, “Bir tas süt o kadar kişiye nasıl yetecek, kaldı ki ben bu kadar açken!” diye içinden geçirmesine rağmen arkadaşlarını davet etmeye gitti. Az sonra suffedeki herkes Hz. Peygamber’in (sas) evindeydi. Rasulüllah (sas), “Ebû Hüreyre'den   arkadaşlarına kaptaki sütü ikram etmesini istedi. Arkadaşlarının her biri uzattığı sütü kana kana içip diğerine veriyordu. Böylece en son kişi de sütten içtikten sonra “Ebû Hüreyre, içinde süt bulunan  tası Rasulüllah’a (sas) verdi. Hz. Peygamber’in (sas) tebessüm ederek, “Ben ve sen kaldık. Otur sen de iç!” dedi. Ebu Hüreyre, süt dolu tası alıp doyuncaya hatta hâli kalmayana kadar içti. “Ebû Hüreyre sonunda, Peygamberimize (sas) dönerek “Seni hak din üzere gönderen Allah’a yemin ederim ki içecek yerim kalmadı.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas), besmele çekerek kalan sütü içti. (Buhârî, “Rikâk”, 17)

Çok Hadis Rivayet Etmesiyle Tanınan Sahâbî; Ebu Hüreyre

Ebu Hüreyre, 5374 hadis naklederek binden fazla hadis rivayet etmesi sebebiyle “muksirûn” diye anılan sahabiler arasında ilk sırayı almıştır.

Peygamber ikliminin çağların ötesine taşınmasını sağlayan isimlerin başında gelen Ebû Hüreyre, birlikteliği boyunca bir gölge gibi takip ettiği Resulüllah’ın tüm davranışlarının, attığı adımın, aldığı nefesin şahidiydi. Onu izleyen bir göz olabilmek için gece gündüz demeden yanından hemen hemen hiç ayrılmadı. Hz. Peygamber neredeyse Ebû Hüreyre mutlaka oradaydı. Onun Hz. Peygamber’e yakınlığını şu rivayet gözler önüne serer: “Bir kişi Talha b. Ubeydullah’a gelerek: ‘Ey Ebu Muhammed! Ne dersin? Resulüllah’ın hadisleri konusunda şu Yemenli -Ebu Hüreyre’yi kastederek- sizden daha âlim midir ki sizden duymadığımız hadisleri ondan işitiyoruz? Yoksa Resulüllah’a buyurmadığı şeyleri mi atfediyor?’ dedi. Bunun üzerine Talha soruyu sorana: ‘Gerçek şu ki Ebû Hüreyre, Resulüllah’tan bizim duymadığımızı duymuştur. Çünkü o, hiçbir şeyi bulunmadığından Resulüllah’ın misafiri olarak suffeliler arasında kalıyordu. Eli Hz. Peygamber’in eliyle beraberdi. Biz ise ev, bark ve servet sahibiydik. Resulüllah’a ancak sabahları ve akşamları yetişebiliyorduk. Onun Hz. Peygamber’den bizim duymadığımızı dinlediğinden zerre kuşkum yoktur…’ şeklinde cevap verdi.” (Tirmizî, “Menâkıb”, 46)

“Nübüvvet Pınarının Hafızası” olma bahtiyarlığına eren “Ebû Hüreyre, Peygamber duası sayesinde son derece kuvvetli bir hafızaya sahipti. Aslında ezber kabiliyeti zayıf olan Ebû Hüreyre, “Ya Resûlallah! Sizin mübarek ağzınızdan çok söz işitiyorum. Ancak söylediklerinizi hafızamda fazla tutamadan çabucak unutuveriyorum.” diyerek unutkanlığından Resulüllah’a dert yanmıştı. Resulüllah’ın duası neticesinde artık duyduklarını kolayca ezberine alabilmiş ve işittiklerini unutmamıştı. (Buhârî, “İlim”, 42)

Ebû Hüreyre, Zeyd b. Sâbit ve bir başka sahâbî Mescid-i Nebevî’de dua ve zikirle meşgulken yanlarına Hz. Peygamber’in gelip oturduğu, Zeyd ile diğer arkadaşının dualarına ve Ebû Hüreyre’nin hatırda tutulan ilim isteğine âmin dediği, bunu duyan arkadaşlarının aynı temenniyi kendileri için de istemeleri üzerine Resûlullah’ın, “Devsli delikanlı sizden önce davrandı.” dediği nakledilmektedir. (Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, III, 440)

Ebû Hüreyre’nin kuvvetli bir hâfızaya sahip olduğu, Medine Valisi Mervân b. Hakem’in yaptığı bir denemeyle de anlaşılmıştır. Mervân onun bütün rivayetlerini yazmak istediği zaman Ebû Hüreyre kendisine bir ayrıcalık tanımamış, fakat vali olması sıfatıyla daha sonra kendisini huzuruna çağırıp sorduğu birçok hadisi perde arkasında saklanan kâtibine yazdırmış, bir yıl sonra bu hadisleri Ebû Hüreyre’ye sorduğunda onun hadisleri aynen okuduğunu tesbit etmiştir. (Hâkim, III, 510)

Ebû Hüreyre Hazretlerinin  Peygamberimizle (sas) ile bir çok hatırası bulunmaktadır.

O şöyle anlatıyordu:

Rasulüllah (sas) ile birlikte yatsı namazı kılıyorduk. Efendimiz secdeye varınca Hasan ile Hüseyin sıçrayıp sırtına bindiler. Başını kaldırdığında onları arkasından incitmeden aldı ve yere koydu. Secdeye vardığında tekrar bindiler. Namaz bitinceye kadar böyle devam etti. Namazdan sonra onları dizine oturttu. Yanına vardım ve;

Yâ Resûlallah! İstersen onları evlerine götüreyim, dedim. Bu esnada (mucizevî olarak) bir ışık parladı. Efendimiz onlara: “Haydi annenize gidin!” dedi. Çocuklar eve girinceye kadar ışık yanmaya devam etti. (Ahmed b. Hanbel, II, 513)

Annesine Hizmet Etmeye Sevdalı Sahabi

Ashabın çok sevdiği Ebû Hüreyre’nin, ihtiyaçlarını görmek üzere sık sık ziyaret ettiği, İslam’a çağırmasına rağmen inatla direnip Müslüman olmayan bir annesi vardı. O, annesinin bu hâline çok üzülüyor, kendisine çok ağır gelen bu dertten dolayı gözyaşı döküyordu. Ziyaret günlerinin birinde, annesinden Rasûlüllah (sas) hakkında duymak istemediği cümleler ve hakaretler işitmesi, üzüntüsünü daha da artırmıştı. Ağlamaklı gözlerle Hz. Peygamber’in huzuruna varıp ona şöyle dedi: “Ya Resûlüllah (sas), annemi İslam’a davet ediyorum. Ancak bir türlü yanaşmıyor. Üstelik sizin için ağza alınmayacak sözler sarf ediyor. Artık dayanamıyorum. Yalvarırım, annemin hidayet bulması için dua edin!” Hz. Peygamber’in mübarek duasıyla hafifleyen Ebu Hüreyre, annesinin yanına döndüğünde kapıyı açık buldu. Annesi artık Müslüman olmuştu. Bu kez sevinç gözyaşlarıyla Resûlüllah’a (sas) koştu. “Müjdeler olsun Ya Rasulallah! Allah duanızı kabul etti.” deyip “Yine dua buyurun da Allah beni ve annemi, kadın erkek bütün müminlere sevdirsin!” şeklinde dua talebinde bulundu. Hz. Peygamber, ellerini semaya kaldırarak “Allah’ım! Şu kulcağızı ve annesi, mümin kullarını sevsinler! Bunları da onlara sevdir!” diye dua etti. Ebu Hüreyre bu olaydan sonra kendisini ve annesini sevmeyen hiç kimsenin olmadığını dile getirir. (Müslim, “Fedâilü’s-Sahâbe”, 35)

Ebu Hüreyre, hayatını ilme adamasına rağmen annesini hiç ihmal etmemiştir. Onun annesine düşkünlüğü herkes tarafından bilinir ve takdir edilirdi. Annesinin de Ebu Hüreyre’yi ne denli sevdiğini ifade eden ve anne duası almanın en güzel örneğini gösteren tabloyu da yine onda görmekteyiz. 

Medine valisi Mervân b. Hakem şehir dışına çıktığında yerine vekâleten Ebû Hüreyre’yi bırakırdı. Böylesi yoğun zamanlarda dahi Ebû Hüreyre’nin, annesinin hâlini sormadığı gün vaki değildi. Ebû Hüreyre her gün sabah akşam iki kez annesinin yanına giderek ona “Allah’ın rahmeti, bereketi ve mağfireti senin üzerine olsun!” der, annesi de aynı mukabelede bulunurdu. Selamlaşmanın ardından aralarında geçen diyalog gayet manidardır. Ebu Hüreyre’nin “Beni büyüten, benim için uykusuz kalan, beni yetiştirirken türlü sıkıntılarla karşılaşan anneme Allah merhamet etsin!” hitabına annesinin mukabelesi şöyledir: “İhtiyarlığında annesini unutmayan, bu kadar yoğunluğu arasında işini gücünü bahane etmeden hâlini soran “Ebû Hüreyre’ye Allah merhamet etsin!” (Buhârî, Edebü’l-Müfred, 12)

“Ebû Hüreyre, Annesine hizmet etmek için annesi vefat edinceye kadar nâfile hac yapmamıştır. (Müslim, “Eymân”, 44)

İbadet ve Zikre Düşkündü

Ebu Hüreyre gecenin üçte birinde uyur, üçte birinde ibadet eder, üçte birinde de hadis müzakere ederdi. (Dârimî, “Muḳaddime”, 27

Ebû Hüreyre “Bana dostum (Resûlullah) (sav) üç şey tavsiye etti: Her ay üç gün oruç tutmak, iki rekât kuşluk namazı kılmak ve uyumadan önce vitir namazı kılmak.” (Müslim, Sıyâm, 194)

Ebû Hüreyre, Resulüllah’ın vefatından sonra Mescid-i Nebevi’de hadis nakletmeye devam etti. Yanından ayrılmadığı Hz. Peygamber’le yaşadığı nice güzel hatırayı gözünde canlandırmış olmalı ki duyduğu derin hasret sebebiyle kulağından gönlüne nakşederek rivayet ettiği ve “Bize Ebu’l-Kasım şöyle söyledi.” diyerek başladığı her hadisi aktarırken gözyaşlarına hâkim olamazdı. (Tirmizî, “Zühd”, 48)

Hz. Peygamberimizin (sas) vefatından sonra 47 yıl yaşayan ve hicretin 57. veya 58. senesinde 66 yaşında iken vefat eden Mü’minlerin annesi Hz. Âişe, Baki Mezarlığı’na defnedilmiştir. Cenaze namazını vasiyeti üzerine Ebû Hureyre (ra) kıldırmıştır. Vefatına yakın Medine civarındaki Zülhuleyfe’ye veya “Akîk” denilen bir bölgeye yerleşen, bir müddet sonra da rahatsızlanan Ebu Hüreyre, 58/677 veya 59/679 yılında 78 yaşında burada Rahmet-i Rahman’a kavuştu ve Cennetü’l-Bakî‘ye defnedildi.

Editör: Mehmet Çalışkan